25 Ekim 2007

"Mütedeyyin kesim burjuvalaşmış..." - Ozan DEMİRCİ

-...Meğer halen kenar mahalle imamı zihniyetinde kalmışlar!

Merak ediyorum bu reklamveren sadece reklam ajansıyla mı çalışıyor? Yanında yöresinde hiç mı bir PRcı yok? Tut ki yok, reklamcının da daha geniş bir marketing perspektifine sahip olması, yeri geldiğinde bu anlamda reklamvereni uyarması gerekmez mi? Kriz yönetimi denilen nane sadece sizin ürünlerinizde bir sorun çıktığında mı geçerlidir? Ülkede çok ciddi, çok elim hadiseler yaşanıyor, en alakasız reklam içeriğine sahip olduğunu düşünen reklamverenin bile zamanlama konusunda oturup iki kere düşünmesi gereken bir ortamdasınız... Kaldı ki sizin reklamınız hiç de öyle alakasız filan değil, reklam sınırlarını zorlayıp siyasete dayanmış; düpedüz propaganda işleri çıkartmışsınız. İnsan hiç mi düşünmez ya hu! Havsalam almıyor...

Amiral gemisinin büyük yayın yönetmeni, “Bolşevik görgüsüzlüğü”nden bahsediyordu bir süre evvel. Eski-yeni “Bolşevikler”den alınanlar çıkmıştır buna muhakkak. Müşebbehim benzer olmakla birlikte, hiç de öyle uzak tarih ve mekanlara gitmeden, bugünden ve bu coğrafya üzerinden ben de başka bir teşbihte bulunuyorum: Ramazan ayında üç kuruşluk patates-soğancı ses düzeneğinin volümünü açıp, bayramdan sonra kısmayı "unutan" küçük mahalle camilerinin müezzinleri bu tebligatlarını az daha yüksek perdeden yaparak halkı Hakk'a davet ederken ne kadar iyi bir şey yaptıklarını, ne kadar “bonus” sevap kazandıklarını düşünüyorlar ve bunu yaparken başka hiçbir şeyi (örneğin esteti, ahengi yahut hastayı, yaşlıyı) gözleri görmüyor, kulaklar işitmiyorsa; bu reklamveren de işte aynı körlük derecesindedir!

Bağırıyorum: Kral çıplak!

Ve kapıcının “kapalı” karısını her gördüğünde "Azdı bunlar iyice azdı" tekerlemesini söyleyip duran o tatsız, ihtiyar, emekli albay komşunuz gibi göründüğümü bile bile kimilerinize; söylemeden, konuşmadan rahat duramıyorum. Hani nerede kampanyanın en başındaki empati çağrısı? Hem de belki toplumca en çok ihtiyacımız olan şu günlerde...

Çok eski ve iman sahibi olduğu kadar izan sahibi bir dostumla daha dün gece "sır kapısı" üzerine geyik muhabbeti yapmakta idik. "İlk bölümleri bilir misiniz? Başta sadece Amerikan dizisiydi. Sonra iş çığırından çıktı" dedi. Ben de kendisine bütün bir "cemaat" için aynının geçerli olduğunu söyledim, güldük... Tüm gazeteleri sıradan tarıyorum bu sabah. Birinci sayfalarında "ABD" sözcüğü yer alanların biri hariç tümden ya TMSF’nin ya da türlü cemaatin gazetesi olduğunu görünce, dostumun mizah anlayışını zorlayan esprim aklıma geldi, espri değil fazlaca gerçek ve de bu yüzden fazlaca trajik diye düşündüm. Hele bir tanesi var ki, terör belasını bile gene getirmiş 28 şubat'a bağlamış. Hani şu "katli vacip" yayınları yapmakla ünlü o en köktenci gazetemiz. Ve mevzubahis reklamda reklamverenin ve/veya reklamcının görmezden geldiği gazetemiz... En zındık halimle bu ehl-i kitaptan daha fazla "Allah" adını zikreder hale geldiğimi o an fark ediyorum: "Süphanallah"lar "Allah sonumuzu hayreyleye"ler kesmiyor artık beni, beynimden Allah dışında bir sözcük geçmiyor, geçemiyor. Allah, Allah, Allah... ne oluyor, hidayete mı erdim? sanırım dilimizdeki en yalın sabır ifadesi bu. Ve maalesef sabır sözcükleri sabrın değil, sabrın tükendiğinin işareti...

Artık açıkça görelim ki memleketimizdeki en etkin mecra, en etkin iletişim yöntemi bizimkiler değildir. "Bir gazete reklamını ayakta alkışlamak" salt mesleğimize özgü bir snobluk, hatta salt bize özgü hiç değildir. Başka bir meslek, başka bir gazete söz konusu olduğu vakit yine aynını söylemek mümkün. Ne var ki İHL mezunlarının sayısı iletişim fakültelerinden, Diyanet’e bağlı çalışan sayısı tüm camiamızdan kat be kat fazladır. Ve ghost reklamlarımızı toplumdan kimse göremezken, resmi ibadethanelerin içindeki ve dışındaki, kamu çalışanı olan ya da olmayan türlü hoca tarafından verilen tüm "ghost vaazler" her gün, her gün, her gün bu topluma ulaşmaktadır. Hele ki buna kitle iletişim araçlarının vaaz etmekteki kullanımı da eklendiğinde manzara ortadadır. Her olayda "vay derindevlet işi, vay çete yaptırdı" Peki ya hırsızın hiç mı günahı yoktu? Tetikçilerin zihni hangi vaazleri dinleyerek, hangi mecraları tüketerek efsunlandı?

Son söz olarak, grubun ve reklam eleştirisinin sınırlarını aştığımı düşünen arkadaşlar olursa tekrar hatırlatmakta fayda var: Reklamın kendisi de öyle!

Ozan Demirci

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ozan Demirci'nin kalemine sağlık. "hislerime tercüman" olmak deyiminin cuk oturduğu bir yazı yazmış, sağolsun varolsun.
Sevgiyle kalın...