Bugüne kadar Panter koleksiyonundan çıkan her parça bu yırtıcı, seksi ve alımlı dünyayı yansıtıyordu.
Şimdi bir de Les Must koleksiyonundaki tasarımlara bakıyorum ama hiç biri bana aynı heyecanı yaşatmıyor, hiç biri tek başına ele alındığında "işte buna mutlaka sahip olmalıyım" dedirtmiyor.
İşte burada reklamın gücü konuşuyor. Aynı tasarımları bu panter yavrusunun yer aldığı ilanlarda gördüğümde iş tamamen değişiyor. "Kurban olurum ben senin kemirdiğin o cüzdanlara, kolyelere" demek istesem de utancımdan diyemiyorum. İçimden bir ses bu bebenin dokunduğu her şeye sahip olmalısın diyor. Nasıl da oynuyor o cicilerle, ben de oynamak istiyorum dedirtiyor.
Aslında anafikri banal bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Hedef kitlesi gittikçe yaşlanan - markalar gibi Cartier de genç bir hedef kitleyle iletişime geçmesi gerektiğini düşündü ve buna özel bir koleksiyon tasarladı. Markanın sembolü bir panterken, bu koleksiyonun sembolünün yavru bir panter olması, yavrucak her ne kadar sevimli ve bakılası olsa da pek sıkıcı. "Büyükler için markanın sembolü bir panter, ay bu koleksiyonunki ne olsa acaba? Ay yavru bir panter olsa ne süper olurdu. Şahane bir fikir değil de ne." cümlesini sarfeden bir yaratıcı ekip var orada bir yerlerde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder